sakince ölebilirdim ki bilirim bunu başarabileceğimi sadece ufacık bir yağmur yeterdi kendimi bırakabilmek için boşluğa yağmur taneleriyle yarışarak düşebilirdim.
Güle güle her şeye rağmen yaşanan yaşanabilecek her şeyi geride bırakarak güle güle… Zamana karşı kırılgan boynumu eğerek saygıyla karşında her şeye rağmen güle güle…
NE KADAR UZAK ŞİMDİ GERİDE KALANIM ADIMLAR BOYUNCA UZAĞIM SENDEN SOLUĞUNU DUYABİLECEK KADAR YAKIN MİNİCİK BİR ODADA OKYANUSLAR VAR SANKİ ARAMIZDA GİDERKEN ARKANDAN KAPAT KAPIYI OKYANUSUN SUYU KAÇMASIN DIŞARI TEK KELİME ETME BOZULMASIN TILSIM.
Boş bir oda gibidir bazen yaşam geçmişin anıları yankılanır duvarlardan çakılan çivilere takılır gözlerin mutlu resimlerin asıldığı duvarlardan çakılan çiviler kalır geriye boş bir oda gibidir bazen yaşam yaşananlar siner duvarlara şehvetli bir sevişmeden biraz ter izi bir ruj lekesi kavgalardan biraz kan sıcak günlerden hatıra bir kaç sivrisinek leşi sigara sarısı şarap kırmızısı boş bir oda gibidir bazen yaşam kapıyı çeker çıkarsın.
sessizce tuttum ellerini gün odada dönmeye başlamışken kalkmam lazımdı gün ışımış vakit gelmişti ayrılığa tuttum ellerini minicik ellerini ki tutmak için onca zaman beklemişken tutabiliyorken şimdi kalkmak ve gitmek lazımdı …
Ölüme dokundum 29 yaşında, dudakları morarmıştı. Van'da bir havaalanında bıraktım ben ölümü, soğuk bir koridorda kendi kanında yatarken kırmızı bir yatağın üstünde gibi duruyordu ölüm, gözleri açıktı…
Ne zaman mı bıraktım artık inanmayı en çok ihtiyacım olduğunda sanırım genelde böyledir en çok inandığınız şeyler yada hiç inanmadıklarınız değiştirir sizi kendi devriminizi yaşarken şaşırırsınız inanmayı bıraktığımda en çok inanmak istediğim andı aslında neden beni sevemiyorsun dedi güzel dudaklarıyla sustum ben en çok susmayı sevdim çünkü yazabiliyordum beyazdı kağıtlar her kelimem siyah oluyordu aralandı dudaklarım ve en sessiz kelimelerle ben dedim hep ela gözlü kızları sevdim ve hiçbiri senin kadar sevemedi ondandır seni sevememem ve ondandır kara yazılar yazmak istememem ardından sustuk ve rüzgar simsiyah saçlarının arasından geçerek boğaza doğru savurdu kokusunu...
26 Şubat 2009 Perşembe
Eski bir sevgilinin çürüyen bedenine bakmak gibi aslında ayrılık biraz uzak bir mesafeden sessizce izlemektesin gideni çünkü koku dayanılmaz çürüyen etin yaşamın ölüme bir cezası gibi bu koku ölmüş olmanın ağırlığı belkide yaşam bir şekilde alıyor ölümden intikamını çürüyerek ve kokarak öldürdüğü güzellikten geriye tek bir iz bırakmadan çürüyerek şimdi uzaktan seyretme zamanı yaşamın ölüme dönüşünü ve çürüyüşünü...
Doğduğun ve büyüdüğün kente geri gelmek zamanın içinde yapılan yolculuk gibi geçmişinin büyük bir kısmı burda aslında geleceğinin bir parçasıda önünde durmakta ve sen şimdiki zamanı yaşarken her ikisini de o kadar rahat görebilmektesin ki yaptığın hatalar yapmayı ısrarla sürdürdüğün hatalar ve yapacağın hatalar bunlar önünde duran manzaranın içinde gözünün içine batarcasına durmakta bu manzarayı öncedende görmüştün ki bu manzarayla büyümüştün aynı ağaçlar aynı sesler ve aynı renkler sanki burda hiç zaman geçmemiş gibi sabah uyandığında istediğin yaşta olabilecekmişsin gibi kirlenmemiş kirlenmeye açık birazda kirlenmek istediğin o yaşlardaki halin dönecek birazdan sokağın başından ve koşarak sana doğru gelecekmiş gibi zamanın durabileceği geri gidebileceği ileri gidebileceği bir noktada durmuş izlemektesin bütün bu hengameyi tekrar büyümek tekrar yaşamak ve tekrar görüşmek üzere doğduğum kente zamanın durduğu ve benim hep çocuk kalabildiğim evimden uzaklara gitme zamanı gelmekte...
Bir noktaya kadar yaşar insan oyle yada boyle bi yere kadar gidersin tekbaşına umrunda olmadan yürür durursun yolunda mevsimler degisir etrafında kalan giden insanlar cevrende ama durmaksızın bir yürüyüstür bu kimseyi beklemeden kendi yolunda bi noktaya kadar yürür insan sonra o gözlerle karsılasırsın yolun bir yerinde yürümek istemezsin artık onlarsız durursun bir soluk alırsın sonra bir tane daha yılların yorgunlugunu atar gibi soluk alır verirsin icin daralır o gözleri ararsın tek basına yürümek istemez olursun artık bir noktadan baska bir noktaya gitmek degildir amac noktalar anlamsızlasır sadece beraber yürümek ıstersin nereye götürdügünün anlamı yoktur noktalırın yürümektir onunla yanyana artık budur olayın bir noktadan sonra noktaların anlamı kalmaz hayatta...
İşte sonunda Dışarda yağarken kar Bir çığ gibi düşüyorum ben Parmak uclarımda Çıkıyorum bu evden karanlığa Artık korkacak bir şeyim olmadan Işıktan karanlığa yürüyorum ben...
Rezerve edilmiş duygular Bir savaşa hazırlık Yığılmış nefretler Kazanımlar kayıplar hazırlanmış Oturmuş karşıma Savaş başlayacak birazdan Gözler hafif nemli Yüz gergin Sözler yazılmış kafaya Birazdan dökülür ağızdan mermiler...
Birdenbire başlar herşey Birdenbire soluk alır gece Yüreğin daralır birdenbire Birdenbire kararır gece Birdenbire ölür insan Birdenbire doğar her yeni gelen Birdenbire sever insan Kaybederken yavaş yavaş herşeyi Herşey birdenbire gelir...
Yön
-
Ben her zaman daha büyük bir şeyin peşindeyim. Dedim.
Balık gözlerini daha da kocaman açtın. Ufak bir iğne dedim. Kafamda baret
vardı, mecazi bir baret deği...
epic fail!
-
ben birisinden gerçekten hoşlandığım zaman dünyanın en salak insanına
dönüşürüm. belirli bir ön hazırlık sürecine de gerek duymam hatta,
birdenbire olurum....